Güncel
Giriş Tarihi : 26-08-2013 00:20   Güncelleme : 26-08-2013 00:20

Said Nursi, 105 yıl önce Kürt sorununu çözmüştü

Bediüzzaman Hazretleri’nin önerdiği bölgenin temel dertlerine derman olacak, Kürt sorununu çözecek 105 yıllık proje

Said Nursi, 105 yıl önce Kürt sorununu çözmüştü

1980’lerden bu yana Doğu ve Güneydoğu bölgesinde varlık gösteren terör olgusu, çeşitli tedbirlere ve verilen mücadeleye rağmen hâlâ kanayan yara olmaya devam ediyor. Bu olgu bir yandan teyakkuzda durması gereken bir askerî varlığın külfetini omuzlara yüklerken, diğer yandan da toplumun sosyal ve ekonomik durumunu daha da çetrefilli bir hale getirdi. Yıllardır devam eden terör sorununun bitmesi için başlatılmış bir çözüm süreci halihazırda devam ederken, sürecin dışında gündeme getirilen öneriler de peş peşe sıralanıyor. Bunlar arasında dikkat çeken bir öneri var ki, çoğu âlim, akademisyen ve siyasi yıllardır zikrediyor ama bir türlü girişimde bulunamıyor. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Osmanlı döneminde padişahlara, cumhuriyet döneminde cumhuriyet hükümetlerine, vefatından önce de vasiyet ettiği bölgenin sorunlarını yazarak nasıl çözüleceğine dair sunduğu en temel fikirlerden biri, ‘Medresetü’z-Zehra’ projesi. Bediüzzaman’ın Doğu Anadolu’da bir ‘Darülfünun-u İslamiye’ kurma tasavvuru, Van’da Tahir Paşa Konağı’nda kaldığı sırada ortaya çıkar. Üstad’a göre bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır. “Bu üç düşmana karşı marifet, san’at ve ittihad silâhıyla mücadele edeceğiz.” diyerek, sorunların nasıl çözülmesi gerektiğine dair prensipler sunar. Bu da ancak Afrika’nın Ezher’ine karşılık Asya’da açılmasını istediği bir üniversite, medrese görevi görecek Medresetü’z-Zehra ile mümkün olabilir. Mekân olarak Bitlis, Van, Diyarbakır veya Doğu Anadolu’daki herhangi bir merkezin olabileceğini tavsiye eder. Medresetü’z-Zehra’nın hitap edeceği alan ise Arabistan, İran, Hindistan, Türkistan, Kafkas ve tabii ki Bosna’ya kadar uzanan Osmanlı topraklarıdır. Bu noktadan bakıldığında Doğu Anadolu bu coğrafyanın merkezi görevini üstleniyor.

Bozulan ilişkilerin, sarsılan dostluk ve kardeşlik bağlarının, emperyalist devletlerin tahrik ve teşvikiyle artan siyasi Kürtçülük hareketlerinin bütün Kürt milletini kapsamadığı aşikâr. Bölgeyle beraber ülkenin daimi selameti adına Said Nursi’nin çözüm olarak Medresetü’z- Zehra projesi büyük önem arz ediyor. Bu noktada, konunun ehilleri son günlerde daha çok gündeme gelen ve sıkça konuşulan Medresetü’z-Zehra tavsiyesine dair merak edilen soruları cevapladı. Alanında uzman, konuya ilişkin çeşitli çalışmalar yapmış, kitaplar yazmış ve bölgeyi bilen isimler Kürt sorununun çözümü için böyle bir üniversite ya da medrese inşasının önemini, Anadolu’nun yeniden inşasında Kürt-Türk kardeşliğinin pekişmesinde, Alevi-Sünni paradigmasının kırılmasında Üstad’ın öğreti ve eserlerinin önemini anlattı.

Bu proje, eğitim sistemi olarak ele alınırsa ülkenin sorunlarını çözebilir

Yrd. Doç. Dr. Ramazan Balcı (İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi): Bu projeyi toplumun ihtiyaçlarından ayrı düşünmek mümkün değil. Üstad, içinde yetiştiği toplumun ihtiyaçlarını görüyor. Medresetü’z-Zehra projesi toplumsal sorunların tamamına çözüm getirme ideali taşıyor. Medresetü’z-Zehra ile bilim-din ayrılığı ortadan kalkacak, iman kardeşliği inkişaf edecek, aşiret kavgaları sona erecek, ırkçılığın bölgeyi tehdit etmesi önlenecek. Medresetü’z- Zehra bir bilim felsefesinin adıdır. Risale-i Nur ile ortaya konan bilim felsefesi eğitim sistemimizin tamamını içine alacak şekilde ele alınmalı. Toplumsal barış için ‘uhuvvet-i imaniye’nin inkişafı meselesi aynı şekilde toplumun bütün kesimlerini içine alacak şekilde gündeme getirilmeli ve tedbirler alınmalıdır. Ayrıca ırkçılık sadece Kürtlerin sorunu değildir. Bu menhus mikrobun aşısı Üstad’ın eserlerinde mevcuttur. Kürtlerin sorunlarına gelince bunu sadece bir medrese olarak değil, bir eğitim sistemi olarak ele aldığınızda ülkenin bütün sorunlarının çözüleceğini ileri sürmek abartılı sayılmaz. Şu an bölgede sivil ve gönüllü kuruluşlar Bediüzzaman’ın bölgeye bakışını ve adı konulan meselelere yaklaşımını dillendirmeye çalışıyor. Bediüzzaman, modern asırda Müslüman ferdin ve toplumun bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek külliyat ve dava sahibi bir imam. Onun öğretisinde önce bütün alem-i İslam’ı içine alacak büyük şemsiyenin güçlü bir şekilde ayakta tutulması, sonra küçük taifelerin her türlü haklarının güvence altına alınması esastır.

Meseleleri çözmek için, siyasetin ötesinde referanslara ihtiyaç var­

İsmail Çolak (Tarihçi-yazar): Said Nursi Hazretleri’nin Medresetü’z-Zehra projesinin çıkış noktası, Doğu’daki cehalet hastalığını yenmek, anarşi, terör ve menfi milliyetçiliğe zemin hazırlayan rahatsızlıkları tedavi edebilmek. Doğu meselesiyle ilgili ona göre özellikle üç temel mesele vardır: Cehalet, fakirlik ve ayrılık. Bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için bugün de geçerliliğini koruyan şu meşhur reçeteyi sunmuştur: “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz.” Van, Bitlis, Siirt ve Diyarbakır’da kurulacak, ama tüm Doğu’yu manen ve ilmen ayağa kaldıracak olan büyük bir İslâmî darü’l-fünunun kurulması noktasında büyük çabalar göstermiştir. Böyle bir üniversitede Arapça, Türkçe, Kürtçe eğitim verilecek, modern ve dini ilimler okutulacak, akıl ve kalp ikilisi beraber hareket edecek, kafa ile birlikte vicdanlar da eğitilecek. Ülkemizi terör zulmetinden geleceğin selametine çıkaracak olan ideal zeminlerin başında Medresetü’z-Zehra ve benzeri okullar gelmeli. Yakın zamanda Üstad’ın Van’daki Horhor Medresesi’nin de aslına uygun şekilde açıldığını biliyoruz. Zaman eskise de Risaleler ve Nur Reçeteleri nasıl gençleşiyorsa Üstad’ın eğitim alanındaki görüşleri, teklifleri ve dolayısıyla Medresetü’z-Zehra projesi de gençleşiyor, güncelliğini koruyor.Siyasî meseleleri çözmek için, siyasetin ötesinde referanslara ihtiyacımız var­. Çıkar değil, değer merkezli bir bölge siyaseti, meselelerin uzun vadede çözümü için elzem.

Proje uygulansaydı Kürtçe bugün çok daha yetkin bir dil olurdu

Doç. Dr. Ahmet Yıldız (Siyaset bilimci): Kürtler arasında aşiretçiliğin yol açtığı çatışma halinin ortadan kaldırılması, Kürtler özelinde insani güvenliğin inşası Bediüzzaman’ın örgün eğitim modeli olarak Medresetü’z-Zehra’ya atfettiği hedeflerdir. Böyle bir üniversite için ilk etapta öğretim üyesi kaynağının Kürtçeyi bilenlerden devşirilmesi, Kürtçenin öğretim dilleri arasında zikredilmesi, öğretmen yetiştirilmesi özel önem verdiği konular arasında. Ne yazık ki, Kürt milliyetçiliğinin PKK özelindeki görünümü, Kürtlerin ufkunu sadece Kürdi olana hapsetmiştir. Risale-i Nur eğitimine Kürtler arasında var olan yoğun talep ve bunun cemaati görünümlerinin ötesine geçerek Kürt halk kültürünün asli unsurlarından biri haline geldi. Özel ve resmi eğitim kurumlarında özellikle fedakâr öğretmenlerin çalışmaları Medresetü’z-Zehra manasını kamil olmasa da yaşatıyor. Bu proje Kürtçenin anadil olarak öğrenimi ve eğitim dili olarak kullanılmasına dönük modern dönemde ortaya çıkan en kurumsal yaklaşım. Uygulanma imkânı bulabilseydi, Kürtçe bugün çok daha yetkin ve kitlesel kullanıma sahip bir dil olur, milliyetçi politizasyonun araçsal malzemesi de olmazdı. Türk-Kürt-Arap kardeşliğinin Camia-i İslamiye esprisi içinde tesisi ve Alevi-Şii-Sünni kardeşliğinin Ehl-i Beyt muhabbeti ekseninde inşasında Risale metinleri önemli bir referans. Risale-i Nur dini, toplumsal ve siyasi fay hatlarının tamirinde önümüze uygulanabilir bir medeniyet ufku koyuyor. Medresetü’z-Zehra da bu ufkun en önemli tezahürlerinden biri.

105 yıl önce teklif edilen bu model bugün için de geçerli

Abdülkadir Menek (Yazar): Maarif probleminin halledilip eksikliğinin giderilmesi için ciddi, gerçekçi, bölge insanlarının ihtiyaçlarına cevap verecek ve bölgenin sosyal yapısı ile uyum sağlayabilecek bir proje geliştirilmeliydi. İşte ‘Medresetü’z-Zehra’ projesi böyle bir arayış ve ihtiyaçtan doğdu. Said Nursi, Sultan Abdülhamid’e verdiği dilekçede, Medresetü’z-Zehra fikrini anlatmıştı. Üstad’ın bölgenin huzur ve saadeti için zaruri olarak telakki ettiği bu düşünceye, büyük badirelerle karşı karşıya olan ve sıkıntılarla boğuşan o zamanın yönetimi tarafından ne yazık ki, pek alaka gösterilmedi. Eğitim dili olarak Said Nursi, “Arabî vacip, Kürdî caiz, Türkî lâzım” diyerek Medresetü’z-Zehra’nın üç dilde eğitim yapacağını belirtir. Kürtçeyi mahallî dil, Arapçayı ilim ve iletişim dili, Türkçeyi de resmî ve siyasi dil olarak kabul eder. Osmanlı’dan bize intikal eden bu coğrafyada, huzurun, beraberliğin ve kardeşliğin sırrı İslam’ın ruhuna uygun olarak tesis edilecek bir eğitim anlayışında saklıdır. Kürtler ve Türklerin birlik ve beraberliğinin temeli İslam’dır ve bunun kuvvetlendirilerek devam etmesi önemlidir. 105 yıl önce teklif edilen bu üniversite modelinin, mantık ve çerçevesi bugün için de geçerli. Bölge böyle bir üniversiteye entegre olmaya hazır. Bugün için ülkede hem Kürtler ve hem de Türkler açısından bir araya gelinebilecek en önemli referans Said Nursi’dir. Bundan sonra daha fazla kan ve zaman  kaybetmeye kimsenin hakkı yok. Türkiye’de köklü ve temeli sağlam bir barışın ipuçları ve yörüngesi, Üstad Said Nursi’nin eserlerinde fazlasıyla var ve bunlara her zamankinden daha fazla önem vermeliyiz.

ZAMAN

AdminAdmin